DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN
reklam

MEB yine sınıfta kaldı

Eğitim-İş Mersin Şubesi 2024-2025 Eğitim-Öğretim yılı 1.dönem ve Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin için hazırlanan değerlendirme raporunu paylaştığı basın açıklamasında, yaklaşık 1,5 milyon öğrencinin örgün eğitim dışında kaldığını ve eğitimde yaşanan sorunların her geçen yıl katlanarak arttığını iddia etti. Eğitim İş Mersin Şube Başkanı Yakup Tekin, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in eğitim emekçilerinden ‘Yetersiz’ notunu aldığını ifade etti.

Yayınlanma Tarihi : Google News
MEB yine sınıfta kaldı

​​​​​​​Yönetim Kurulu üyeleri ile birlikte Mersin İl Milli Eğitim Müdürlüğü önünde basın açıklaması gerçekleştiren Eğitim İş Mersin Şube Başkanı Yakup Tekin, eğitimin güncel siyasetin ve hamasetin aracı; iktidarın kendi ideolojisini dayatmanın, istediği biat ve itaat eden toplumu inşa etmenin aygıtı haline getirildiğini, bunun sonucu olarak önceki dönemlerden devreden sorunlara bu eğitim döneminde yenilerinin eklendiğini öne sürdü. Eğitimde yaşanan sorunların her geçen yıl katlanarak arttığına dikkat çeken Tekin, “Eğitim, güncel siyasetin ve hamasetin aracı; iktidarın kendi ideolojisini dayatmanın, istediği biat ve itaat eden toplumu inşa etmenin aygıtı haline getirilmiştir. Bunun sonucu olarak önceki dönemlerden devreden sorunlara bu eğitim döneminde yenileri eklenmiştir” ifadelerini kullandı.

EĞİTİM DAHA DA PİYASALAŞMIŞ VE TİCARİLEŞMİŞTİR!

2023-2024 MEB istatistiklerine göre, eğitim dışındaki çocuk sayısının yüzde 38,4 artarak 612 bin 814’e ulaştığına dikkat çeken Tekin, “Bu sayı, son üç yılın en yüksek seviyesidir. Erkek çocuklar, hane dışında gelir getiren işlerde çalıştırılmakta; kız çocukları ise erken evlilikler ve ev içi bakım yükü nedeniyle eğitim dışına itilmektedir.  MEB’in uyguladığı politikalar çocuğun üstün yararına değil, eğitimde dinselleşmeye ve piyasalaşmaya hizmet etmektedir. Okul dışında olan çocuklara ek olarak, açıköğretime kayıtlı 327.710 ve mesleki eğitim merkezlerine (MESEM) kayıtlı yaklaşık 500 bin öğrenci var. Yani toplamda yaklaşık 1 milyon 400 bin öğrenci örgün eğitim sistemi dışında kalmıştır. Kamusal eğitimin zayıflaması, “paran kadar eğitim” anlayışını yerleştirmiş ve eğitim yoluyla toplumsal hareketlilik sağlama umudunu yok etmiştir. Eğitim artık yoksulluğu yeniden üreten bir araç haline gelmiştir.  Başta deprem bölgesi olmak üzere, ülke genelinde ihtiyaç duyulan okul ve derslik sayısı karşılanmamış; eğitimde yatırımlara yeterli bütçe ayrılmamıştır. Bu nedenle, yıllar önce sonlandırılacağı vaat edilen ikili eğitim uygulaması devam etmekte, ders sürelerinin kısalmasına ve öğrenme kayıplarına yol açmaktadır. İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerde 40 kişiyi aşan kalabalık sınıflar olağan hale gelmiştir. Türkiye’de 6,5 milyon çocuk aşırı yoksulluk içinde yaşamaktadır. OECD’ye göre Türkiye’de çocuk yoksulluğu oranı %22,4’tür ve her beş çocuktan biri yeterli beslenememektedir. Bu tabloya rağmen, seçim vaadi olan “okullarda bir öğün ücretsiz yemek dağıtımı” hayata geçirilmemiştir.  AKP iktidarı, kamusal eğitimi niteliksizleştirerek aileleri özel okullara yöneltmektedir. 2012-2013’te 4 bin 664 olan özel öğretim kurumu sayısı, 14 bin 352’ye yükselmiştir. Artış oranı yüzde 207’dir.  MEB istatistiklerine göre 421.520 olan MESEM’li öğrenci sayısı birinci dönemde 100 bin artarak 511 bin 272’ye ulaşmıştır ve bu çocukların yaşam hakkı tehlikeye atılmaktadır. Bu uygulamalar, eğitim hakkını ihlal etmekte ve çocuklarımızı geleceğinden koparmaktadır” dedi.

EĞİTİMDE DİNSELLEŞTİRME VE LAİK EĞİTİM KARŞITLIĞI ARTMIŞTIR!

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in, bizzat kullandığı ifadeler ve sergilediği tutumla, iktidarın kendi dünya görüşüne uygun bir nesil yetiştirme hedefinin “biçilmiş kaftanı” olduğunu her fırsatta kanıtladığını ifade eden Tekin, “Tekin göreve geldiğinden bu yana eğitimi ideolojik bir alan olarak şekillendirmekten çekinmemiş, bu anlayışı kurumsal hale getiren uygulamalara imza atmıştır.  Mili Eğitim Bakanı Yusuf Tekin: “Tarikat-cemaat dediğiniz STK’larla protokol yapmaya devam edeceğiz” diyerek bakanlığın 2023 yılı itibarıyla geçerli 2 bin 709 tane protokolü olduğunu söylemiştir.  Sadece bakanlık düzeyinde değil, illerde de milli eğitim müdürlükleri aracılığıyla prokoller yapılmıştır. İHH, ENSAR Vakfı, Okçular Vakfı, NUN Vakfı, İlim Yayma Cemaati, HÜDAPAR’a yakınlığı ile bilinen Peygamber Sevdalıları Vakfı gibi birçok dini vakıf ve derneklerle MEB’in ortak yürüttüğü projeler ve imzalanan ‘iş birliği’ protokolleri, okulları çeşitli cemaat, tarikat ve dini grupların etkinlik ve faaliyet alanı haline getirmiştir. Bunun sonucu olarak da eğitim sistemi en temel bilimsel ilkelerden ve laik eğitim anlayışından hızla uzaklaşmış, laik okul iklimi yok edilmiş, okullarda dinselleşme hızla artarak kaygı verici boyuta ulaşmıştır. Okullar çocukların en güvende olması gereken yerlerden biriyken, aileler çocuklarını okullardan, okullarda “değerler eğitimi” adı altında görev alan ve çocuk psikolojisi ve pedagoji bilgisi olmayan kişilerden korumak durumunda kalmışlardır.  ÇEDES Projesi ile laik eğitim anlayışına açıktan meydan okumaya devem edilmiştir. ÇEDES Projesi iktidarın eğitim sistemini ve gelecek nesilleri kendi siyasal-ideolojik çizgisi doğrultusunda biçimlendirme hedefinin en son ve kapsamlı örneğidir. ÇEDES kapsamında tüm Türkiye’de öğrencilere cami ve mezarlık temizliği yaptırılmakta, öğrenciler cami gezilerine ve namaza götürülmekte, müftü, imam vaiz gibi din görevlileri okullarda görevlendirilerek dini konularda seminerler ve eğitimler vermeleri sağlanmaktadır. ÇEDES Projesi ile din görevlileri, öğretmenlerin yerine geçirilmekte, devlet okulları adeta medreseye dönüştürülmektedir. ÇEDES Projesi ile okullarda cami temizliği yaptırılmış, din görevlileri öğretmenlerin yerini almıştır. Bu proje, eğitimi laik ve bilimsel temellerden hızla uzaklaştırmaktadır.  Türkiye Yüzyılı Maarif Müfredatı adı verilen müfredat ise dinci ve gerici içeriği ile AKP’nin makbul vatandaşları olan itaat eden, boyun eğen, biat eden “dininin ve kininin sahibi” nesiller yetiştirmeyi hedeflemektedir” şeklinde konuştu.

EĞİTİME YİNE YETERLİ BÜTÇE AYRILMAMIŞTIR!

Türkiye’nin, öğrenci başına en düşük harcama yapan OECD ülkelerinden biri olduğuna vurgu yapan Tekin,  “İlköğretimden yükseköğretime kadar öğrenci başına yapılan yıllık harcama 5 bin 425 dolar ile 14 bin 209 dolar olan OECD ortalamasının çok altındadır. Milyonlarca öğrencinin eğitim gördüğü okulların temizliği yapılamamış, okul tuvaletlerinde tuvalet kağıdı ve sabun dahi bulunamamıştır. Bakanlık, bu durumu geçici ve güvencesiz istihdam biçimleriyle, İŞKUR’dan kısa süreli çalıştırma gibi yöntemlerle çözmeye çalışmaktadır. 29 Ağustos 2024 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan İşgücü Programlarının Yürütülmesine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik, kamu kurumlarında kalıcı istihdam yerine geçici ve düşük ücretli sömürünün önünü açmıştır. Bu yönetmeliğe göre haftanın 3 günü 8 bin 447 TL’ye çalıştırılacak kişilerle okulların ne güvenliği ne temizliği sağlanabilir, üstelik bu asla kabul edilemeyecek bir emek sömürüsüdür. Ayrıca, yeterli denetim yapılmadan okullara istihdam edilen kişiler güvenlik sorunlarını artırmaktadır. İzmir’in Bayraklı ilçesinde bir temizlik görevlisinin çocuğa sözlü ve fiziksel tacizde bulunduğu iddiası, bu vahim durumun bir örneğidir. Okullarımızın temizlik ve güvenlik ihtiyaçları geçici yöntemlerle değil, kalıcı ve kadrolu personel istihdamıyla karşılanmalıdır. Deprem bölgesinde eğitimin sorunları hâlâ çözülememiştir. Çadır ve konteynerlerde eğitim devam etmekte, yıkılan okulların yerine yenileri yapılmamaktadır. Bu durum, binlerce öğrencinin eğitimden kopmasına yol açmaktadır. Eğitim emekçileri, yoksulluk sınırının altındaki maaşlarla çalışmaktadır. 2002’de yeni göreve başlayan bir öğretmen 17 çeyrek altın alabilirken, 2024’te bu rakam 9 çeyrek altına düşmüştür. Öğretmenlik Meslek Kanunu ise öğretmenleri ayrıştırmış, ataması yapılmayan öğretmenlerin sayısını 1 milyona çıkarmıştır” dedi.

OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLERİNİN SORUNLARINA ÇÖZÜM İSTİYORUZ

Okul öncesi eğitimin, nitelikli kamusal eğitimin temel taşı olduğunu ve her çocuğun bu imkâna erişiminin sağlanması gerektiğinin altını çizen Tekin, değerlendirmelerini şöyle sürdürdü: “Ancak Milli Eğitim Bakanlığı, yeterli kurum açma ve öğretmen atama sorumluluğunu yerine getirmemekte, mevcut öğretmenlere yeni angaryalar yükleyerek çalışma koşullarını ağırlaştırmaktadır. Kalabalık sınıflar, yardımcı personel eksikliği ve ağır iş yükü, öğretmenlerin etkinlik ve gözlem çalışmalarını güçleştirmektedir. E-portfolyo uygulaması da öğretmenlerin mesai dışı çalışmaya zorlanmasına sebep olmaktadır. Bu uygulamanın sürdürülebilir olması için derslik sayıları artırılmalı, sınıf ortamları uygun hale getirilmeli ve teknik destek sağlanmalıdır. Aksi halde, e-portfolyo angarya niteliğindedir. Eğitim-İş olarak, okul öncesi eğitimin zorunlu eğitim kapsamına alınmasını, yardımcı personel istihdamını, insani çalışma koşullarının sağlanmasını ve öğretmenlere yönelik angaryaların kaldırılmasını talep ediyoruz. 300 dakika kesintisiz çalışmanın yarattığı sorunlara dikkat çekmek için topladığımız imzaları bugün Bakanlığa teslim ediyoruz. 2023/24 eğitim öğretim yılının ilk yarısında eğitim alanında yaşananlar MEB’in eğitimin yapısal sorunlarına yönelik somut ve çözüme dayalı politikalar geliştirmeye niyetinin olmadığını bir kez daha açıkça ortaya koymuştur. Ancak bizler Eğitim-İş olarak, durum ne kadar karanlık görünse de;  Eğitimdeki gericileştirmeye, piyasalaştırmaya karşı; eğitim emekçisinin haklarına ve itibarına kastedenlere karşı; Cumhuriyet’i ve devrimlerini hedef alanlara karşı verdiğimiz aydınlanma mücadelesinden bir adım geri atmayacağız! Her gün biraz daha büyüyen bir aile olan Eğitim-İş olarak Atatürk’ün bize emanet ettiği yeni nesillere kıyılmasına da, onun sınıfta arkasında duracak kadar önem atfettiği eğitimcilere bu ülkenin zindan edilmesine de izin vermeyeceğiz. Laik, bilimsel, adil ve kamusal bir eğitim sistemi kurmak için canla başla mücadele etmeye devam edeceğiz.”

VELİ-DER; “‘“ÜCRETSİZ OKUL YEMEĞİ, ÜCRETSİZ SU HEMEN ŞİMDİ!”

Öte yanda yarıyıl tatilinde sokağa inen Öğrenci Veli Derneği  (Veli-Der) Mersin Temsilciliği, 2024-2025 eğitim-öğretim yılı 1. dönem raporunu kamuoyuyla paylaştı. Yenişehir İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü önünde eylem yapan Veli-Der üyelerine, emek ve demokrasi güçlerini temsilcileri de destek verdi.  Burada bir basın açıklaması yapan Veli-Der Mersin yöneticisi Meral Gümüş, çocukların laik, kamusal, bilimsel eğitim hakkına yönelik olarak ülke tarihin en büyük tahribatının yaşandığını söyledi. Son genel seçim sonrası eğitim alanına ilişkin kesintisiz yeni adımlar atıldığını aktaran Gümüş, “Atılan her adımda kaybeden eşit, parasız, nitelikli, kamusal, bilimsel eğitim, kaybeden çocuklarımız ve geleceğimiz oluyor. Ücretsiz okul yemeği; salgın, artan yoksulluk ve depremle birlikte ülkemizin en temel ve en acil gündemlerinden biri haline gelmiş durumdadır. Türkiye’de çocukların yüzde 45’i yoksulluk riski altındadır. TÜİK 2022 verilerinde üç çocuktan biri ciddi maddi yoksulluk, yetersiz beslenme sorunu yaşıyor. Ülkemizde 0-4 yaş aralığındaki çocuk sayısı yaklaşık 6 milyondur. Hacettepe Üniversitesi Sağlık Araştırması’na göre 5 yaş altı çocuklarda bodurluk yüzde 10’a ulaşmıştır. Okul yemeğinin başarıyı arttırdığı, okul terkini azalttığı, kız çocuklarının okullaşma oranını yükselttiği, çocukları psikolojik olarak desteklediği bilimsel bir gerçektir. Okul yemekleri programları ihtiyaç temelli bir gıda desteği müdahalesi değil temel yurttaşlık hakkıdır. Kamusal haktır. Dünya genelinde 106 ülkede ücretsiz okul yemeği programı uygulanmaktadır. Okul yemeği ile birlikte temiz suya erişim de tüm çocukların kamusal hakkıdır. Okullarda okul su sistemleri kurulmalı, okulun uygun noktalarına kurulacak su sebilleri ile çocukların suya erişimi sağlanmalıdır. Ücretsiz okul yemeği programı ve su tüm çocuklar için acilen hayata geçirilmelidir. Okul yemeği temiz içme suyu çocuklar için ücretsiz olmalıdır” dedi.

“EĞİTİME YETERLİ BÜTÇE AYRILMALIDIR”

“MESEM (Mesleki eğitim merkezleri) uygulaması çocukları okuldan koparmanın, çocuk işçiliğini yaygınlaştırmanın, çocuk işçiliğini gizlemenin aracı haline getirildi. Haftada bir gün okulda, 4-5 gün işletmelerde, organize sanayi bölgelerinde çalıştırılan çocukların yaşadığı gerçek; okulla bağlarının kalmadığı, haftanın 6 hatta 7 günü esnek çalışma koşullarında uzun saatler çalıştırıldıkları, çocukların çalıştırılırken yaralandığı, iş cinayetlerinde yaşamlarını kaybettiği yerler haline geldi” ifadelerini kullanan Gümüş, açıklamasını şöyle sürdürdü: “MESEM eliyle çocuklar işletmeler için bedava iş gücü haline getirilmektedir. MESEM sonlandırılmalı, ücret olarak verilen rakamlar çocuklara burs, maddi eğitim desteği olarak verilmeli, çocukların okullara geri dönüşü sağlanmalıdır. Bütçe eşit, parasız, bilimsel, nitelikli eğitim hakkı açısından önemlidir. MEB 2025 bütçesinde eğitime ayrılan kamu kaynakları kamu harcamalarının %15-20’si oranında olmalıdır. Ancak 2025’te bu oran ülkemizde 9,9’dur. Eğitime yeterli bütçe ayrılmamıştır ve son derece yetersiz olan MEB bütçesi enflasyon karşısında hızla erimektedir. Tasarruf gerekçesi ile okullarda temizlik, güvenlik gibi kamu hizmetlerine gerekli kadrolu, güvenceli atama yapılmamıştır. Bu hizmetler İşgücü Uyum Programı kapsamına alınarak güvencesiz, asgari ücretin altında çalıştırma olağan hale getirildi. Okullarımızda başta temizlik olmak üzere temel ihtiyaçlar karşılanmıyor. Tasarruf gerekçesi ile kamusal eğitim hakkı için, okullarda temizlik gideri kısıtlanmamalı, güvenlik personeli ihtiyacı giderilmelidir. Geçen eğitim-öğretim yılında örgün eğitim dışına çıkan öğrenci sayısı 1 milyon 578 bin 941’e ulaştı. Okul dışına çıkışın temel nedeni ise artan yoksulluktur. Araştırmalar çocukların okul dışına çıkmasının temel nedenleri olarak ekonomik krizi, çocuk yaşta işçiliğin yaygınlaşmasını, kamusal eğitim yokluğundan ve protokollerden kaynaklı çocukların tarikat gibi köktendinci yapılara mecbur bırakılması, sosyal devletin sorumluluğu olan ancak karşılanmayan hizmetlerin çocuklar eliyle gerçekleştirilmesini gösteriyor. Okul terkini önlemede acil kamu önlemleri gerekiyor. 2024’te okul öncesi eğitime ulaşan öğrencilerin oranı azaldı. Yüzde 12 düşerek yüzde 73’e geriledi. Temel nedenlerinden biri Okul Öncesi Eğitim Kurumları Yönetmeliği’nde Değişiklik Yapılması idi. Bu yönetmelikle okul öncesinde katkı payı alma düzenlendi. Eğitimin paralılaştırılması, okul öncesi eğitimin parasız ve zorunlu olmamasından kaynaklı yoksulluğun artışı ile birlikte okul öncesi eğitime erişebilen çocukların oranı hızla azalıyor. Okul öncesi eğitim tüm çocukların hakkıdır. Ücretsiz ve zorunlu olmalıdır. Enerji tasarrufu gerekçesi ile hayata geçirilen kalıcı yaz saati uygulaması çocuklarımızın fiziksel ve akademik gelişiminde telafisi imkansız bir yıkıma yol açmıştır. Karanlıkta başlayan ve karanlıkta sonlanan eğitim çocuklarımızın güvenliğini de riske atmaktadır. Çocuklarımızın fiziksel, zihinsel gelişimi için, her günü karanlıkta güvenlik kaygısı ile yaşamamaları için kalıcı yaz saati uygulamasına son verilmelidir.”

 

reklam